top of page

İnsan Hakları Günü vesilesiyle açıklama

73 yıl önce bugün, Birleşmiş Milletlere Üye Ülkeler İnsan Hakları Evrensel

Beyannamesini kabul etmek üzere bir araya geldi. Bu adım, insanlık tarihinin en büyük

trajedisinin ardından dünyayı bir araya getirdi.


Ülkelerin uygulanabilir ve gerçekçi bir insan hakları yapısı oluşturmalarında bir

kilometre taşı görevi gören Evrensel Beyanname, toplumlarımız üzerinde elbette

olumlu bir etki oluşturdu: O zamandan bu yana, insan hakları açısından çok yol kat ettik.

Şüphesiz, bugün insan hakları bakımından olumlu şartlar altında yaşayanların sayısı

insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar yüksek. Bu her ne kadar bir iyimserlik kaynağı

olabilse de dünyanın dört bir yanında insan hakları ihlalleri, demokrasinin baltalanması

ve sivil toplum alanının daralmasına karşı halen mücadeleler devam etmekte; şiddet

içeren saldırılar, zorla kaybedilme olayları ve cezalandırıcı sistemler yoluyla ifade

özgürlüğü ve sivil alana yönelik baskılar gün geçtikçe artmaktadır.


İnsan Hakları Gününde, Peaceful Actions Platformu´nun paydaşları olan sivil toplum

kurumları ile insan hakları savunucuları olarak bizler, bir kez daha, insan onuru, eşitlik,

adalet, barış ve demokrasi mücadelemizin sürdüğünü ve sürmeye de devam edeceğini

duyurmak istiyoruz. Her insan özgür ve eşit doğar. Bu tartışılmaz gerçeğe dayanışma

ruhu içinde hepimizin sahip çıkması gerekmektedir.


Türkiye´deki AKP hükümetleri, 2013´teki Gezi Parkı protestoları sürecinde ve Aralık

2013’de üst düzey devlet yetkililerinin yolsuzluk nedeniyle yargılanması tehdidine

verdiği antidemokratik tepki ile hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığını çok hızlı bir

şekilde istikrarsızlaştırdı. Meşru güç arayışının dışına çıkan Türkiye iktidarı, nefret suçu

işlemeye başlayarak sistematik bir şekilde belirli grupları marjinalize etme ve toplumu

kutuplaştırma politikası yürütmüştür.


15 Temmuz olaylarının akabinde ise iktidar, bu nefret suçunu adeta eyleme

dönüştürmüş ve özellikle Gülen Hareketiyle bağlantılı veya destekçisi olarak algılanan

kişilere ve Kürt Halkına karşı sistematik ve organize bir işkence uygulamaktadır.


Günümüz Türkiye'sinde resmi ve resmi olmayan gözaltı yerlerinde, sokakta,

cezaevlerinde, hemen her yerde işkence ve kötü muamele uygulamaları yaygın hale

geldi. Sistematik bir şekilde, Devletin istihbaratı olan MIT tarafından, hükümet

muhaliflerinin; hem yurtiçi hem de yurtdışı zorla kaçırılmaları devletin bir habitusu

haline gelmiştir.


İktidar, kendisi ile aynı çizgide olmayan her bireye korku ve dehşet aşılamaya

çalışmakta, terörle suçlamaktadır.


Peaceful Actions Platformu olarak biz insan hakları savunucuları, her koşul altında dil,

din, ırk, milliyet, cinsiyet, etnik ve kültürel farklılıkları ayırmaksızın, yaşam hakkının

kutsallığına inanarak mücadele etmeye devam edeceğiz. İnsan yaşamına ve toplumsal

yapının insancıl dokusuna zarar veren ve insanlığa karşı suç teşkil eden bu

uygulamaların yetkililer tarafından derhal sonlandırılması gerektiğini vurguluyoruz.


Devlet ve iktidar, hepimizin insan, hepimizin eşit olduğunu hatırlamalı ve insanlığa karşı

suç işlemekten derhal vazgeçmelidir.


Belirli gruplara yönelik artan ayrımcılık, işkence ve kötü muamele, toplanma ve gösteri

hakkına yönelik müdahaleler, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, konut

dokunulmazlığı, mülkiyet hakkının ihlali, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik

ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlaller her gün

daha da artmaktadır.


Hükümet, acilen kendi politikalarına eleştirel yaklaşan ve temel insan haklarını savunan

kesimleri hedefine almaktan vazgeçmeli, onları nefret suçu işleyerek düşman olarak

yansıtma uygulamasını sonlandırmalıdır. Türkiye Cumhuriyetinde, sözde terör

suçlarından en az 1 milyon 576 bin 566 insanın soruşturma geçirmiş olması, bunun en

somut kanıtıdır.


Basına yönelik ağır baskı ve sansür; gazete, televizyon ve radyoların kapatılmasına

kadar vardırıldı ve toplumun haber alma hakkı elinden alındı. Gazetecilerin basın

kartlarına el konulması, bundan da öte, tutuklanmaları ve işsiz bırakılması gibi

uygulamalar neticesinde, bireylerin haber alma ve toplumun bilgiye erişimi neredeyse

imkansız hale getirilmiştir. Gazetecilik suç değildir. Ama objektif gazetecilik iktidar

tarafından „terör“le eşdeğer tutulmaktadır.


Biz Peaceful Actions Platformu olarak, Türkiye´de süregelen ve insanlığa karşı suç

teşkil eden ağır insan hakları ihlallerinin sonlandırılması için mücadelemize devam

edeceğimizi bir kez daha taahhüt ediyoruz.

Hepimiz İnsanız, Hepimiz Eşitiz!

bottom of page